Subscribe
Add to Technorati Favourites
Add to del.icio.us
29 Ağu 2008

Komedi Futbol...

Gönderen Ahmet Lekesiz

Eğer Video Çalışmassa BURDAN İzleyebilirsiniz...

Komik Komik Komik!!!!

Gönderen Ahmet Lekesiz

Eğer Video Çalışmassa BURDAN İzleyebilirsiniz...

28 Ağu 2008

Türkiye'nin dörtte biri internette

Gönderen Ahmet Lekesiz

Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK, hani şu açlık sınırını 255 YTL olarak açıklayan kurum), nisan ayında Türkiye'de internet kullanımıyla ilgili yaptığı araştırmanın sonuçlarını açıkladı. Buna göre:
• Türkiye'deki hanelerin yüzde 24.47’sinde internet bağlantısı var. İnternete bağlanmayan hanelerin yüzde 29.6’sı "internete ihtiyaç duymadıklarını" belirtiyor. Bağlı olan hanelerin 82.1'inde ADSL var, bu da ADSL'i Türkiye'nin en yaygın internet bağlantısı yapıyor.
• 16-74 yaş grubundaki hane halkı bireylerinin bilgisayar kullanım oranı yüzde 38.1, internet kullanım oranı ise yüzde 35.8. Bilgisayar ve internet kullanım oranının en yüksek olduğu yaş grubu 16-24. Bilgisayar ve internet kullanım oranı erkeklerde daha yüksek. Eğitim durumuna göre en fazla bilgisayar kullanımı oranı yüzde 87.9 ve internet kullanımı da yüzde 87.2 ile yüksekokul ve fakülte mezunlarının elinde.
• Ocak-mart döneminde internet kullananların yüzde 76'sı interneti gazete ya da dergi okuma, yüzde 74'ü e-posta gönderme alma, yüzde 69.7’si anlık ileti gönderme, yüzde 65.2’si müzik indirme ya da dinleme için kullandı.
• Nisan 2007-Mart 2008 dönemini kapsayan son 12 ayda internet üzerinden alışveriş edenlerin yüzde 30.4’ü internet üzerinden elektronik araçlar aldı. Bunu yüzde 25.2 ile ev eşyası, yüzde 23.4 ile kitap, dergi ve gazete izledi.

Ece

Gönderen Ahmet Lekesiz




Çapkın, ayran gönüllü ve maço bir adam olan Ege’nin (Mehmet Ali Erbil); birlikte olduktan sonra Ege’nin onu bir daha aramayışına öfkelenen bir kadının, Hilal’in, hışmına uğramasıyla alt üst olan trajik- komik hikâyesini anlatıyor… Hilal, kendi intikamını alırken, aslında, Ege’nin (Mehmet Ali Erbil) o güne dek kalbini kırdığı bütün kadınların da intikamını aldığını bilmeden, bir büyücü kadından, Ege’yi (Mehmet Ali Erbil) kadına dönüştürmesini ister.

Bir sabah uyandığında kadın olduğunu fark eden Ege (Mehmet Ali Erbil), artık “ECE” olmuştur! Yaşadığı şokun ardından, gerçeklerle yüzleşir ve hayatını kaldığı yerden, ama bir kadın olarak sürdürmesi gerektiğini fark eder…

Ne var ki, bu hiç de kolay olmayacaktır… “Ege” (Mehmet Ali Erbil) iken dost bildiği iş arkadaşlarının, “ECE” (Hande Ataizi) olunca gerçek yüzlerini görmeye başlar… Hemen herkes ona karşı cephe almışken, yalnızca bir tek kişiden, daha önce hiç anlaşamadığı Ömer’den gördüğü destek sayesinde ayakta kalma mücadelesine girişir… Bu süreçte ,“ECE” görüntüsündeki “Ege”, bir şeyi daha fark eder; sadece görüntüsü değil, duyguları da değişmiş, Ömer’den hoşlanmaya başlamıştır… Bütün bu olup bitenler arasında, en büyük desteği gördüğü radyocu arkadaşı Sema’nın, o güne dek hiç dile getirememiş olsa da, “Ege” ye karşı büyük bir aşk besliyor olması, bütün işlerin arapsaçına dönmesine sebep olacaktır…

Cesaretin Var Mı Aşka?

Gönderen Ahmet Lekesiz


Komediye, maceraya ve "Cesaretin Var Mı Aşka?"

Ebru, İzmir’de okuduğu okuldan mezun olmuş, İstanbul’a doğru yola çıkmıştır Tamer de askerlik görevini tamamladığı Manisa’dan, İstanbul’a doğru hareket etmiş, ancak otobüste karıştığı bir kavga yüzünden arabadan atılmıştır Otostop girişimleri başarısız olunca, Tamer yaralı gibi yola yatarak bir araç durdurmayı dener Duran araç ise görür görmez aşık olacağı, Ebrunun jeepidir

Tamer’in birlikte kafe işlettiği çocukluk arkadaşı Hüsnü’nün başı mafyayla belaya girmiştir Faizle aldığı borcu, şimdi neredeyse canıyla ödemek üzeredir Borçlu olduğu Ömer’e, ortağının askerden döndüğünü ve sorunu halledeceğini söyler Ömer Ebrunun babasıdır

Organize Suçlar amiri olan Tamer’in babası Çetin, annesi Emine, kardeşi Sevim ve büyükbaba Bahri dört gözle Tamer’in askerden dönmesini beklemektedir Köşeyi kısa yoldan dönmeye çalışan dayısı Şeref ise bu kez korsan cd piyasasına el atmıştır

Ebru arabasına aldığı Tamer’in rol yaptığını anlayınca onu yolda indirecek, ancak tesadüfler İstanbul’a kadar birkaç kez karşılaşmalarına sebep olacaktır Bu yolculuk Ebruyu çileden çıkaran bir serüvene dönüşecektir

Ebruyu, Ömer, Elmas, Gülnaz, Soner, Neziha ve Hattuç’tan oluşan ailesi coşkuyla karşılarlar Benzer coşkuyla karşılanan Tamer’in aklı Ebrudadır Gizlice Ebrunun arabasına bindiğinde çantalarının karışmış olması Tamer için yeni bir şans olur

Ancak Ebru hiç de kolay lokma değildir Ve Tamer’i çok uğraştıracaktır Ayrıca şu sıralarda Tamer’in uğraşması gereken başka bir sorun vardır Ortağı Hüsnü, Ömer’in elinde rehindir ve onu kurtarması için üç saati vardır

Temponun hiç düşmediği, komediyle, maceranın ve aşkın iç içe geçtiği Cesaretin Var Mı Aşka’nın birinci bölümü, bomba gibi bir finalle sona eriyor

Benim Annem Bir Melek

Gönderen Ahmet Lekesiz


Ev hanımı Anne Neriman (Oya Başar); emekli dolmuş şoförü baba Cahit (Tarık Ünlüoğlu) ; baba mesleğini devam ettiren ve hala ailesiyle yaşayan büyük çocuk Metin (Şehsuvar Aktaş); karşı dairede oturan küçük oğlan Çetin (Ali Sunal); Çetin’in eşi Ece (Dolunay Soysert) ; Çetin’in patronu Hayrunisa Hanım (Nilgün Belgün); Metin’in nişanlısı Nalan (Ayçin İnci); Metin’in dolmuş durağının kahyası Bir-İki Sami (Bahtiyar Engin); dolmuş şoförü Artiz (Ufuk Özkan) ile çok eğlenceli bir hayatın penceresi açılacak… Cadılığına çok cadı, ama bir o kadar da tatlı bir kaynananın etrafında, kocaman, mutlu ve çok komik bir aile !

Bitefight

Gönderen Ahmet Lekesiz

Bitefight internet yoluyla oynanan bir oyundur...
Ben bu oyuna 2 yıldır oynuyorum ve çok mutluyum...Oyun anlatmaya gelince oyun kurtadam ve wampirlerin savaşıdır...

Ben size wampirleri tavsiye ederim çünkü oyunun lideri wampirler ve wampirler insanoğluna kurtadamlardan daha yakın....

Oyunun Okunuşu: Bitefayt:)
Oyun Sitesi: http://bitefight.net

Wikipedia

Gönderen Ahmet Lekesiz

Herkesin Wikipedia''yı sevip sevmediğini kesin olarak bilemem; ama bence harika bir site. Herkes, aklına gelebilecek her türlü konuda yazı yazabilir ve her ne kadar girilen tüm bilgiler hatasız değilse de bu site kesinlikle çok yararlı.

Herhangi biri yazı gönderme imkanına sahiptir -ama çok şükür ki bu demek değildir ki "herkes" yazabilir çünkü birçok kişi, makalelerin geçerli bir standarda uygun olup olmadığından kuşkulanabilir.

Bundan dolayı, birçok yazı "Bu madde, Wikipedia standartlarına uygun değildir ve bu nedenle düzenlenmesi gerekmektedir." ibaresini içerir.

Aslında, her yazının başkaları tarafından düzenlenebilir olması, bir anlamda iki ucu keskin bir kılıç gibidir ama pozitif tarafından bakarsak, bu durum yetersiz ya da gerçek bilgilerle örtüşmeyen hatalarla dolu yazıların düzeltilmesi, içeriğinin zenginleştirilmesi anlamına gelir. Negatif yönü ise, yazının son görünümü, zamanla içeriğinde yapılan değişiklikler sonucunda, makaleyi ilk yazan kişinin yazdığıyla çok az benzerlik taşıyan bir hale gelebilir.

Wikipedia bir online ansiklopedidir ve bildiğimiz klasik ansiklopedilerden oldukça farklılaşır. İlk olarak, Wikipedia internet topraklarında; yani bir sözcüğün adeta varken göz açıp kapayıncaya kadar yok olabileceği, değişken (kaypak) ve gelip geçici bir dünyada yaşamını sürdürür.

Bazıları, geleneksek ansiklopedilerin özü gereği daha kalıcı olduğunu ve dolayısıyla daha güvenilir bir bilgi kaynağı olduğunu savunabilir.

Bununla birlikte, bu Wikipedia''nın güçlü özelliklerinden biridir, klasik ansiklopedilerde tartışmalı konuların olduğu bölümler, yazıldığı tarihe göre çoktan demode olmuş olabilirken, Wikipedia''da yeniden yazılabilir ve yaratılabilir.

Bir konu hakkında hiçbirşey bilmiyorsanız, Wikipedia sizin için uygun bir başlama noktasıdır ve belki de bir bitiş noktası da olabilir.

Ben kişisel olarak klasik ansiklopedileri de Wikipedia''yı da değerli buluyorum; bunlardan birini okuyorsanız, diğerini de okumak, aynı konuda ikinci bir yaklaşımı (düşünceyi) kazanmak gibidir.

Hangi konu olursa olsun, Wikipedia -tıpkı isminin akla getirdiği gibi- belirli bir konuyu aydınlatabilecek yararlı bir araçtır.

Deniz Nasıl Yarıldı?

Gönderen Ahmet Lekesiz

Dikkat ederseniz, bunca gürültü arasında, mecbur kalmadıkça doğrudan gerilimli gündeme ilişkin yazmamaya çalışıyorum. Yazarsam bile on yıl sonra da okunabilecek yazılar çıkarmaya çalışıyorum. Yazdığım yazılar daha çok M. İkbal’in tavsiyesi doğrultusunda “İslam’da dini düşüncenin yeniden inşasına” yönelik…

Ortalık kısmi sükunete de kavuşmuşken, kendi mecramda akmama ve epeydir beklettiğim bir konuyu ele almama müsaade ediniz…

***

Yazının başlığını okuyunca, bir çok kişi Hz. Musa zamanında Kızıldeniz’in yarılmasını hatırlamış ve “Bunu da inkar edecek” diye sanırım hayıflanmıştır…

Yo, inkar etmeyeceğim.

“Benzerinin bugün de olması lazım” tefsir ilkemiz gereği nasıl olduğunu göstereceğim, hem de fotoğraflarıyla…

Zaten ben bu tür Kur’an kıssalarını İsrailiyat etkisinden kurtarmaya, “Yaşayan Kur’an” espirisi çerçevesinde, tarih, hayat ve tabiat bağlamında yeniden ele almaya çalışmaktayım.

Çünkü Kur’an her ne şeyden bahsediyorsa, bilin ki, aktörleri değişmek suretiyle bugün de oluyordur. Aksi halde Kur’an’ın evrenselliğinden bahsedilemez.

Bu tür Kur’an kıssalarını yaşandığı tarihte bir kez olmuş bitmiş bir mucize olarak görenler, asıl Kur’an’ı tarihsel olarak anlamaktalar. Kur’an’ın evrensel mesajını olayın geçtiği o zaman ile sınırlandırmakta, o tarihe gömmekte ve o mekana hapsetmekteler. Zira Kur’an’dan evrensel mesajlar çıkarılabilmemiz için ele aldığı konuların benzerlerinin bugün de oluyor/yaşıyor olması lazım.

Bu şu demektir; O çok bildiğimizi zannettiğiniz Kur’an’ı, yeniden okumamız gerekiyor!

Bunu en çok da insanları “Kur’an’a” çağıranların yapması gerekiyor!

Bu anlamda mucizenin “olağandışı olan şey” değil; “olmakta olan şey” olduğunu, bunun için tarihe, hayata ve tabiata bakmamız gerektiğini yani kafamızı kaldırıp etrafa bakmamız veya Kur’an’ın tabiri ile “yol kenarlarında” duran kanıt ve kalıntılara bakmamız gerektiğini söyleyip durmaktayım.

***
İşte size fotoğraflarıyla başka bir kanıt daha…
Güney Kore’nin Jindo adasına gidiyoruz…
Aşağıdaki haberi lütfen okuyun. Fotoğraflı olarak alıntıladım. Diğer fotoğrafları internette bir çok haber sitesi veya gazeteden fotoğraflarıyla beraber okuyabilirsiniz.



























Haber şöyle:
“Güney Kore'de bulunan Jindo adası dünyanın en şaşırtıcı doğal olaylarından birisine tanıklık ediyor. Denizde yaşanan Med-Cezir sırasında deniz iki taraftan çekiliyor ve kara ortaya çıkıyor. Ortaya çıkan kara 2.8 kilometre uzunluğunda ve 40 metre eninde. Görüntü aynen Hazreti Musa zamanında Kızıldeniz'in ortadan ikiye yarılmasını hatırlatıyor. Med - Cezir zamanlarında adada artık geleneksel olarak bir festival düzenleniyor. Güney Koreliler festivalde adeta adaya akın ediyor. Milyonlarca insan denizin çekilmesiyle birlikte ortaya çıkan bu yoldan adaya yürümek için burada toplanıyor… Ancak Güney Koreliler bu olayın med cezir olduğuna inanmıyorlar. Efsaneye göre Jindo Adasında yaşayan köylüler sık sık kaplanların saldırılarına uğruyorlardı. Günün birinde kaplanlar bütün köy ü kuşatınca köyde yaşayanlar can havliyle adanın komşusu olan Modo adasına yüzdüler. Bu arada köyün en yaşlı kişisi olan bir kadın yüzme bilmediği için Modo Adasına gidemedi. Sahile kadar yürüyen bu kadın, adaya geçemeyeceğini anlayınca Tanrı’ya dua etti. Duası kabul olan bu kadın için o gün denizden bu yol açıldı. Yüzme bilmeyen yaşlı kadın bu yoldan yürüyerek karşı ad aya ulaştı ve kaplanlardan kurtuldu. O günden bu yana bu efsane için adada toplanan Koreliler, aynı yolu yürüyerek geçerek Tanrı’ya dua ediyorlar…”
***
Görüldüğü gibi Güney Koreliler de, tıpkı Yahudiler gibi Tanrı’nın gücünün ve mucizesinin “olmakta olanda/ doğal olanda” olduğunu kabule yanaşmıyorlar, çok ilginç!
Neden acaba?
Çünkü…
Doğal olunca herkese ait oluyor ve kendilerinin bir ayrıcalığı kalmıyor. Oysa Tanrı’nın hassaten örneğin Yahudilerin yanında olduğunu, onları kayırdığını, onlara sıkıştıklarında mucizeler gönderdiğini göstermeleri gerek! Kendilerinin diğer “sıradan” milletlerden ayrıcalıklı “Tanrı’nın seçimleş ırkı” olduklarını kör gözlere ancak böyle kabul ettirebilirler. Bunun için, bu olayın, tarihte eşi benzeri görülmemiş bir “Tanrısal mucize” olması gerek! Diğer milletler selde, tufanda, tsunamide, depremde, yanardağ patlamalarında lavlar altında kalarak can pazarı yaşıyorken bunların Tanrı’nın özel muamelesi ile kurtarılıyor olması gerek! Yoksa üstünlüklerini nasıl ispat edecekler?
Yahudilerin Hz. Musa üzerinden, Hristıyanların Hz.İsa üzerinden ve hatta kimi Müslümanların Hz. Muhammed üzerinden ürettikleri “mit” anlaşılıyor olmalı…
Sırf, bunların nüfuz cüzdanını taşıyor olmakla kurtulmuşluk vehmine kapılma…
“Ateş bize birkaç günden fazla dokunmaz” avuntusuyla geri kalan herkesi cehenneme doldurma ihtirası…
Tanrı’ya sahip çıkma, Peygamberi tekeline alma, mucizeyi kendine hasretme ve bunlarla tarihte tutunma arzusu…
Yahudiler, Tanrı’ya sahip çıkma ve mucizeleri yalnızca kendi soylarına mahsus kılmakla kalmamışlar, peygamberliği de kendi tekellerine almışlar. Hind kast sisteminden devşirdikleri dini oligarşik yapı ile bütün peygamberlerin ancak ve sadece kendi soylarından çıkabileceğine inanmışlar. Adem’den itibaren dünya tarihini Tevrat’ta böyle yazmışlar.
Baştan sona kurgu…
(Benu-İsrail= İsrail’e (Yakup’a) nispet ederek bina etme, düzme, kurgulama, onun torunları olduğunu iddia etme cingözlüğü!!!)
Görüyorsunuz, “herkese ait olan” üzerinde tam bir simsarlık ve baronluk tesis edilmiş!
Halbuki ne diyor Kur’an;
“Cennet ne sizin kuruntularınızla, ne de önceki çağlarda kitap verilenlerin kuruntularıyla kazanılacak bir yer değildir. Kim bir kötülük yaparsa cezasını çeker ve Allah’tan başka da ne bir yâr, ne de bir yardımcı bulabilir” (Nisa; 4/123).
Yani: Cennet “Biz Müslümanlarız, bizim dinimiz son hak dindir. Müslüman olmadıkça, bizim dinimize geçmedikçe cennete girmek mümkün değildir. Her ne kadar günah işlesek de Allah bu son dine mensup olduğumuz için bizi affeder. Allah bizi yakmaz” diyerek sizin kuruntularınızla, “Biz Allah’ın seçilmiş halkıyız. Bütün peygamberler bizden çıkmış. Asıl hak din ve hak kitap bizimkisi. Cehennem bize sayılı gönlerden başka dokunmaz” diyen Yahudilerin kuruntularıyla, “İsa hepimiz için kendini feda etmiş. O’nun kilisesine girmedikçe, vaftiz olup temizlenmedikçe kimse cennete giremez” diyen Hristıyanların kuruntularıyla kazanılacak bir yer değildir!
Yani: “Allah’ın hakkını teslim eden” (Müslüman) derken Araplar, Türkler veya Farslar, “Allah’a kulak veren” (İsmail) derken Arap soyu, “Tanrı ile yürüyen” (İsrail) derken İbrani soyu, Allah’ın yardımcıları (Ensarullah) derken de Haçlılar, İngilizler, Almanlar, Fransızlar vs. kastediliyor değildir. Kurtulmuş soy, seçilmiş ırk veya lanetlenmiş kavim diye bir şey yoktur. Kim sahiden “Allah ile yürüyorsa”, hakkı teslim edenler de, Tanrı ile yürüyenler de, Allah’a yardım edenler de işte onlardır. Allah ile yürümek demek, Allah’ın varlığına, birliğine, bölünmez bütünlüğüne ve hesaba, kitaba canı gönülden iman edip iyilik, güzellik, doğruluk yolunda çalışmak, böylece Allah bilinciyle yaşanmış erdemli ve dürüst bir hayat sürmek demektir. Irk, kavim, millet ve tarihsel din telâkkileriyle, etiketlerle, nüfus cüzdanı kimlikleriyle avunup durmayı bırakın. İman, ahlâk, adalet, doğruluk, dürüstlük gibi değerleri yaşamaya, ete kemiğe büründürmeye bakın, evrensel kurtuluşun yolu budur!

***

Fazla dağıtmadan konuya dönelim…

Kızıldeniz’in yarılması olayını Meal-Tefsir’de şöyle açıklamışız;

“Deniz yarılmasının, bugün bu denizin Süveyş kanalı olarak bilinen kuzeybatı ucunda gerçekleştiği anlaşılıyor. Olayın yaşandığı çağlarda burası şimdiki kadar derin değildi ve bazı bakımlardan Kuzey Denizi’nin ana kıtayla Frisian adaları arasında kalan sığ bölümü gibiydi. Denizin geri çekilmesi (cezir) hallerinde bu gibi yerlerde sığ bölgeler çıplak kalmakta ve geçici olarak geçilebilir hale gelmekte, bu durumdayken deniz kapanması (med) ile sulara gömülmekteydi. Olayın böylesi bir anda yaşandığı anlaşılıyor. Nitekim olaylar yazılı metinlerde anlatıldığı gibi bir anda olup bitmiyor, günlerce sürebiliyordu. Keza Tevrat’ta olay “ Ve Rab bütün gece kuvvetli şark yeli ile denizi geri çevirdi ve denizi karaya çevirdi ve sular yarıldı”(Çıkış; 14/1–31) şeklinde anlatılır. Şu halde olayda Allah’ın ayeti (mucizesi) Musa’nın asası ile denizi yarıp karşıya geçmesi değil; med-cezir olayı ile yarılıp açılmış olan deniz ve ortasında görünen toprak yoldan Musa’nın asası ile orayı işaret ederek karşıya geçilmesidir. Yani Musa ve taraftarları zaman zaman meydana gelen ve bilinen bir tabiat olayından (med-cezir) yararlanmışlardır. Firavun’un da içlerinde olduğu bir çoğu da orada boğulmuştur. Çünkü eğer hepsi boğulsaydı Firavunluk yıkılır, Musa da geri dönerdi. Oysa bu olaydan sonra Firavunluk daha yüzlerce yıl devam etti… Burada Kuran’ın “varlığın diliyle konuşan” uslubunu görüyoruz. Bu usluba göre ilahi fiiller doğa olaylarının dışından gelmez; doğal olanın bizzat kendisi odur zaten. Dahası bu tür olaylar halen olmaya devam etmektedir…” (bkz.Yaşayan Kur’an, Taha; 20/78 tefsiri).

***

Bu tefsiri yukarıdaki Güney Kore Jindo adasındaki olayla karşılaştırınız. Fotoğraflara iyice bakınız. Taha suresinde anlatılan olayların “yaşayan tefsirini” göreceksiniz.

Hz. Musa’nın yarılan denizden karşıya geçmesi de işte böyleydi!

Kur’an’ın verili tarih, yaşayan hayat ve canlı tabiat ile tefsiri dediğimiz şey işte budur!

Güney Korelilerin olayı mitleştirdikleri gibi Yahudiler de anlattığımız sebeplerle aynen öyle mitleştirdiler ve Tevrat’a o mitleşmiş haliyle aldılar. Bizim Müslümanlar da oradaki mitleşmiş halini iktibas edip duruyorlar. Yeryüzünde dolaşıp yaşayan hayata, canlı tabiata bakma ve araştırma zahmetine katlanmıyorlar. Böyle olunca da okudukları Kur’an bir “ölü metin” haline geliyor.

“Yaşayan Kur’an” ile ne demek istediğimi anlatabilmek için döktüğüm onca dilden sonra sanırım artık susma makamındayım.

Her an bir iş ve oluşta olan, dün olduğu gibi bugün de enfüsteki ve afâktaki “yaşayan ayetlerini” hiç durmadan gösteren Allah’a hamdolsun !

Hz.Mevlana'nın Sözleri

Gönderen Ahmet Lekesiz

• Ey gördüğü güzele takılıp kalan kişi! Onun sûretini görüyor, mânâsından, yâni, ahlâkının güzel mi, çirkin mi olduğundan gâfil bulunuyorsun. Eğer akıllı bir adam isen sedefteki inciyi bul .
• Dünyadaki kalp sedefleri, yâni, bedenlerimizin hepsi de can denizinin feyzi ile diridir.
• Ne vakte kadar testinin şekli, biçimi ile üstündeki nakışlarla oyalanıp duracaksın? Testini şeklini, nakşını bırak da içindeki suyu ara.Yani, insanların güzelliklerine, dış görünüşlerine bakma da ahlâklarına, huylarına, tabiatlarına bak.
• Ama her sedefte inci yoktur.Gözünü aç da her birinin gönlüne, içine bak.
• Onda ne olduğunu, bunda ne olduğunu ayırt et.Çünkü, o değersiz biçilmez inci, pek az bulunur.
• Şekle bakarsan dağ, bir la’le göre yüzlerce defa büyüktür.
• Görünüşte elin,ayağın, saçın, sakalın gözüne göre yüzlerce defa büyüktür.
• Fakat, gözünün bütün uzuvlardan daha kıymetli olduğunu sen de bilirsin.
• Gönlüne gelen tek bir düşünce yüzünden de, yüzlerce cihan bir anda baş aşağı devrilir gider.
• Pâdişahın bedeni de, görünüşte diğer insanların bedeni gibidir.Fakat yüzlerce asker, onun arkasından koşar. Onun izinden yürür.
• Sonra, o pâdişahın şekli, görünüşü de, bir gizli düşünce tarafından sevk ve idare edilir.
• Şu sonsuz, sayısız halka dikkatle bak, hepsi de bir düşünceye dalmış, yeryüzünde sel gibi akıp gitmede .
• O düşünce, halk nazarında önemsiz küçük bir şeydir. Fakat, sel gibi dünyayı sürükler götürür.
• Görüyorsun ki, dünyada her hüner, her sanat bir düşünce ile meydana gelmede, olmadadır.
• Evlerin, köşklerin, şehirlerin, dağların, ovaların, nehirlerin;
• Balığın deniz yüzünden diri olduğu gibi;yeryüzünün, denizin, güneşin, göğün düşünce ile hayat bulduğunu görüyorsun da
• Neden körleşiyorsun, aptallaşıyorsun da beden sana Süleyman gibi büyük; düşünce, karıca misali küçük görünüyor?
• Neden gözüne dağ pek büyük de; düşünce fare biri zayıf görünüyor? Neden dağı kurt gibi görüyorsun?
• Dünya, senin gözünde büyüyor, sana korku veriyor; buluttan, gök gürültüsünden, gökten titriyor, korkuyorsun?
• Ey eşekten de aşağı olan kişi! Taşın nasıl bir şeyden haberi yoksa senin de düşünce dünyasından haberin bile yok. Sen düşünce dünyasından eminsin, gâfilsin.
• Çünkü sen bir şekilden, kalıptan ibâretsin; akıldan payın yok. Sen, insan huylu değilsin ,insan şeklinde bir eşek sıpasısın.
• Bilgisizliğinden ötürü sen, gölge varlığı insan sanıyor,insan görüyorsun da ,bu yüzden sence insan ,bir oyuncak ,değersiz bir varlık oluyor.
• Düşünce ve hayâlin örtüsüz, perdesiz, kol kanat açacağı, bütün sırların meydana çıkacağı kıyâmet gününe kadar dur bekle…
• O zaman dağların yün gibi yumuşadığını, şu soğuk ve sıcak yeryüzünün yok olduğunu görürsün.
• Gel, gel, ne olursan ol yine gel, İster kafir, ister mecusi, ister puta tapan ol yine gel,Bizim dergahımız, ümitsizlik dergahı değildir, Yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel...
• Ben yaşadıkça Kur'an'ın bendesiyim. Ben Hz. Muhammed'in (s.a.v.)ayağının tozuyum. Biri benden bundan başkasını naklederse; Ondan da bizarım, o sözden de bizarım, şikayetçiyim..
• Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde aramayınız. Bizim mezarımız ariflerin gönüllerindedir...
• Güneş olmak ve altın ışıklar halinde, Ummanlara ve çöllere saçılmak isterdim. Gece esen ve suçsuzların ahına karışan, Yüz rüzgarı olmak isterdim..
• Aklın varsa bir başka akılla dost ol da, işlerini danışarak yap..
• Şu toprağa sevgiden başka bir tohum ekmeyiz, Şu tertemiz tarlaya başka bir tohum ekmeyiz biz..
• Hayatı sen aldıktan sonra ölmek, şeker gibi tatlı şeydir. Seninle olduktan sonra ölüm, tatlı candan daha tatlıdır.
• Biz güzeliz, sen de güzelleş, beze kendini, Bizim huyumuzla huylan, bize alış başkalarına değil.
• Ya olduğun gibi görün, ya göründüğün gibi ol.
• Önce farenin şerrini defet, sonra buğday biriktirmeye çalış.
• İnsan yüzlü pek çok şeytan var, her ele el vermemek gerek.
• Herkes herkese bir lokma bir şey verebilir ama boğaz bağışlamak, ancak Allah'ın işidir.
• Çok insan gördüm, üzerinde elbisesi yok; çok elbise gördüm, içinde insan yok.
• Tatlı suyun başı kalabalık olur.
• Putların anası, nefsinizin putudur.
• Ecel verileni almadan önce, verilmesi gereken her şeyi vermek gerekir.
• Nefis üç köşeli dikendir, ne türlü koysan batar.
• Kusursuz dost arayan, dostsuz kalır.
• Bir mum diğer bir mumu tutuşturmakla ışığından bir şey kaybetmez.
• Kurdun kuzuyu yemeye niyetlenmesinde şaşılacak bir şey yok. Şaşılacak olan odur ki, bu kuzu, kurda gönül bağlamış, aşık olmuştur.
• Ne kadar bilirsen bilirsen bil söylediklerin karsındakinin anlayabildiği kadardır.
• Doğrudan nasihat, kişiyi yaralar.
• Hayatta muvaffak olmak için üç şey lazımdır: Dikkat, intizam, çalışma.
• Her şeye doğru demek ahmaklıktır, fakat her şeye yanlış demek de zorbalıktır.
• Akil, ask ve can! Bu üçü üçgendir. Her derde çare, her yaraya merhemdir.
• Dertli adamın kararsızlıklarla, dumanlarla dolu bir evi vardır. Derdini dinlersen o eve bir pencere açmış olursun.
• Bir mum diğer bir mumu tutuşturmakla ışığından bir şey kaybetmez.
• Düşüncen gül ise sen gül bahçesisin, diken ise dikenliksin.
• Komşularından av kapmak aslanlara ayıptır, köpeklere değil.
• Dünya alimin kıymetsiz oyuncağı, delinin de değerli salıncağıdır.
• Aşksız olma ki, ölü olmayasın Aşk ile öl ki, diri kalasın...
• Eğer dostun yoksa niçin aramıyorsun. eğer dost buldunsa niçin sevinmiyorsun.
• Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşıdakinin anlayabildiği kadardır.
• Bir kimseyi tanımak istiyorsan düşüp kalktığı arkadaşlarına bak.
• Bir şeyi bulunmadığı yerde aramak, Onu aramamak demektir.
• Hiç bir el, gönülden gizli bir is yapamaz.
• Ezelî, ebedî hayata ve sonsuz sevgiye mâlik olan Allah’tan başka, ne gökyüzü ne yıldız, ne de başka bir varlık görürsün.

Komik Resimler

Gönderen Ahmet Lekesiz









Toz gibi yumurtadan çıkan minik bir yavrunun hayatına dikkatinizi çekeceğim. Altıgen bir kutunun içerisinde dünyanın en özel sütüyle sürekli beslenir. On binlerce kardeşiyle birlikte kendisine dadılık yapan işçiler yetişinceye kadar on bin kez doyurulur. Bu hızla altı günde ilk ağırlığının 1500 katına ulaşır.
Kutusundan çıkar çıkmaz, kimseden ders almadan ve boş beklemeden yuvasındaki atık maddeleri dışarıya taşır ve yuvayı yeni kardeşleri için temizler. Önce vücudunun salgıladığı mikrop öldürücü sıvıyı yuvaya sürer. Ardından da yeni doğan binlerce kardeşleriyle uyum içinde kanatlarını vantilatör gibi çırparak içerdeki kirli havayı dışarıdaki temiz havayla değiştirir.
Hayatı yeni başlamıştır ve son nefese değin durmayacak, yavaşlamayacaktır. Kovan içinde veya dışında, ilahi plan kendisine hangi görevi vermişse onu gerçekleştirmek üzere sürekli çalışır. İnsanlara bir kilo bal bırakabilmek için 40 bin kardeşiyle birlikte 6 milyon çiçeği dolaşır. Bir kilo bal uğrunda yüz bin km kanat çırpmayı, ya da dünyanın etrafında 7 defa dönmeyi göze alır.
Bal arısı çalışkanlığı sayesinde adını tarihe yazdırmış, insanların hayatında yer ve rol edinmiştir. İnsan da benzer biçimde İnşirah suresinin sonundaki ilahi emre tam uysa adı tarihe altın harflerle yazılır. Dertlerden kurtulur, huzur bulur. Başarının efendisi olur.
Başarımızı arttırmak ve hayatımızdaki değerleri yükseltmek istiyoruz. Bu yolda bize yol ve yordam sunacak eserler arıyoruz. Ancak son zamanlarda televizyonun ve internetin getirdiği eylemsiz, girişimsiz hayalcilikten sıyrılamıyoruz. Hele de anne babalarımız bizi koruyup besledikçe de cam fanus içerisinde hayatın çilelerinden mahrum büyüyoruz. Derken ergenlik çağı geçiyor ve ansızın yaşadığımızı, omuzlarımızda büyük bir sorumluluk bulunduğunu fark ediyoruz.
Önce kolay ve bedavadan yollar arıyoruz. Alın terinin değerini keşfedemeyenler piyangoyla, at yarışıyla hayata tutunabileceklerini sanıyorlar. Derken akıllı gibi görünerek başta türlü hayalciliklere kapılıyoruz. “Başarıyı hayal etmeyi başarının yeter şartı sayan” kitapların büyüsüyle bodruma çekilip hayal kurmakla hedeflerimize ulaşacağımızı sa nıyoruz. Sihir gibi, hokus pokus yoluyla… Sonra da insanı yaratıcı yerine koyan sırlı, çekimli, kuantumlu formüllere inanıyor, yıllar içinde bir arpa boyu yol alamıyoruz. Biz böyle hayallerle oyalanırken hayat ayaklarımızın altından akıp gidiyor.
Küresel aktörlerin istediği budur. Kendi elitleri dışındaki toplulukları sürü yerine koyuyorlar. Sürüler düşünmemeli, sadece onlara hizmet için çalışmalı, dönen dolapları anlamamalı, boş hayallerle oyalanmalı. Sürüler sadece taklit etmeli, çılgınca tüketmeli, borç içerisinde kavranmalı, özgün bir sanata, ciddi bir beceriye sahip olanlarsa mutlaka kendi küresel değerlerine boyun eğenler arasından çıkmalı.
Küresel güçlerin pazarladığı her şey o güçlerin saflarını güçlendirmeye hizmet ediyor. Biz de başardığımızı kazandığımızı sanarak oyalanıyoruz ve yıllar sonra perdeler çekilince soyulduğumuzu anlıyoruz.
Bir sır arayana benim verebileceğim sır iki kanattır: Hikmetine uygun şekilde üretmek için çalış ve gerektiği gibi dua et. İste ve hakkıyla çırpın. Dua ve çalışma başarı güvercininin iki kanadıdır.
Hayatta yeterince başarılı olabilecek misiniz? İnsanların dünyasına muhteşem katkılar sunabilecek misiniz? İyi şeyler üretmek istemiyorsanız, yeşeren çekirdek olmak istemiyorsunuz demektir. Öyleyse ya ekildiğiniz toprakta, ya da sizi yiyen bir kuşun midesinde çürüyüp yok olursunuz. Değerinizi beslemek istiyorsanız yapacağınız bellidir:
-Hayatınızdaki tüm gereksiz meşguliyetleri çıkarıp atın.
-Başarının sadece alın terinden geçtiğini onaylayın. Alın terinizi katmadığınız başarının onurunu üstlenemeyeceğini kabul edin.
-Erken kalkın ki dünya erken kalkanların malıdır.
-Asla boş oturmayın. Ne televizyonun, ne bilgisayarın karşısında ne parkta, ne otobüste, ne kuyrukta… Hiçbir yerde bir dakika bile boş durmayın. Boş durmak, faydasız bir iş yapmaktır.
-Boş dakikalarınızda yapabileceğiniz faydalı işler, hobiler listesi oluşturun.
-Yapacak hiçbir iş bulamıyorsanız yürümek, gülümsemek, derin solumak, hatta salonu dağıtıp düzeltmek de bir iştir. Yapacak iş bulamamak imkânsızdır. Çevrede milyonlarca iş varken boş duran kimseyi suçlamasın.
-İlle de işi başkası vermek zorunda değil. Kendinize iş yapın. Siz de bir gün kendi işinize ücret ödeyebilir hale gelirsiniz.
-İşleriniz arasında saat başı 5-10 dakika kaslarınızı gevşetmek ve zihninizi boşaltmak için durun. Ancak en iyi dinlenmenin yolunun da farklı biçimde çalışmak olduğunu unutmamalısınız.
İnsanı çok çalışmak bir yorarsa, boş oturmak on yorar.
Çalışarak ilerleyeceksiniz ve attığınız her adım sizi yeni bir kapının önüne getirecek. Siz ilerledikçe yeni yollar açılacak. Çalışmaya alışmanızın sonunda,
-Akşamınıza gönül huzuru içerisinde uyumaya hazır ulaşacaksınız.
-O günkü iş ve üretim hâsılanız kalbinizi coşturacak.
-Yaşamanın, kendini gerçekleştirmenin evrende varlık, etki ve iz oluşturmanın değerini kavrayacaksınız.
-Sevilen meşguliyetlerle en ciddi hastalıkların bile iyileşebildiğini fark edeceksiniz.
-Vücudunuzdan toksinleri, zihninizden düşünce virüslerini atmış olacaksınız.
-Basit kafalarla ve dedikodularla kıvranan doyumsuz ve tatminsiz insanlarla aranızda uçurumlar oluşacak.
-Üretiminiz ve birikiminiz hızla artacak, başarınız geometrik katlanacak.
-Varlığınız insanlığa rahmet olacak ve vesilenizle çok sayıda insanın ıstırabı dinecek.
Edison’a başarısının sırrını sormuşlar da yüzde birini zekâyla, yüzde doksan dokuzunu çalışmayla ilişkilendirmiş. Çalışmaya köle olan başarıya sultan olur. İşte başarının sırrını açıklayan o ayet:
“Bir işten boş kaldın mı hemen diğer işe giriş.” (Kur’an: İnşirah, 7-8)
Çalışmanın coşkusunu keşfetmek muhteşem bir ilahi lütuftur. Şükürsüz gönüller çalışmaktaki lezzetleri tadamıyorlar. Herkesin çalışmanın coşkusunu keşfetmesini dilerim.

Dr. Muhammed Bozdağ

Bisiklet ve Drift...:)

Gönderen Ahmet Lekesiz

Bununda Olacağı Varmış Buda Olmuş....
Eğer Video Çalışmassa BURDAN İzleyebilirsiniz...

27 Ağu 2008

Alaman kuzuları...

Gönderen Ahmet Lekesiz

Bir arkadaşım onlara öyle diyor...Hıım hıım leziz ve pembeler...Seviyorum ama çok susatıyor...Neden mi bahsediyorum Domuzcuklardan !

Bilim insanları oturmuşlar incelemişler domuzcukların süper zeki yaratıklar olduklarını keşfetmişler ! Öyle böyle değil zekilikleri... Maymunları bilem geride bırakmış pembiş yağ tulumları...





Örnek mi;
Portatif bir deliğe topu sokması isteniyor yağ tulumundan... Burnuyla itiyor topu deliğe, sokamayıncada portatif deliği kaldırıyor ve topun üstüne koyuyor !!! Sorun karşısında pes etmeyip çözüm üretiyor !!!Bilim insanları inceleme yaparken bizim vücutlarla aynı özelliklere sahip olduklarını da görmüşler...Kalp desen aynı...Ciğerdi, kalpti bilmem neydi... insanla neredeyse aynı yerde ve boyutta...Walla maymun soyundan geldiğimi düşünüp, az kıllı bir maymuna benzetilmeyi domuza benzetilmeye etrcih ederim ben şahsen !!! Tamam arada gülerken çıkardığım sesler domuzcuk sesine benzeyebilir... Ama o kadar benzerlik yeter bence !!!Yapılan incelemelerde kalplerinin, gözlerinin, hücrelerinin, beyinlerinin insanlığa derman nitelikte olduğu görünmüş !!!Kalp naklinde artık domuz kalbi sıradan bişey olacakken asıl önemli gelişme parkinson hastaalrı içinmiş !!! Domuzcuk beyni parkinsonlulara derman ötesi olacakmış !!!Cinyıs Alaman kuzucuklarının cinyıslıklarını sergileyen show grupları varmış Amerikada !!!Bir taşla iki kuş...Çıkar sahneye yaptırt showu... Heyvan yaşlanıncada kes ye !!! Miss gibi iş... girişimci arkadaşlara tavsiye ederim walla !!!En çok pembiş yağ tulumu Alaman kuzucukların hep aynı mememeden içmelerine çok şaşırmış bilim insanları ! Veletleri işaretliyorlar, annelerinin yanından alıp akıllarını karıştırıyorlar ve annelerinin yanına koydukalrında veletler kendi memelerini buluyor !!!En akıllı heyvan olan insanın eniği, topu topu 2 meme olmasına rağmen bulamaz walla !!!Hangi memeydi leen benim ki der !!!Yakında sağlık sebebiyle evinde domuzcuk besleyen çok insan görecekmişiz gibi geliyor...Balkonlarda, apartmanların arka bahçelerinde...Diyanette bi fetva yayınlar artık... yemek haram, kalp olarak takmak sevaptır diye... :p-Abi bu kadar domuzu napıcan?-Yaşlanınca kalp hastası olursam diye...-Hepsi bunun için mi?-Yok canım, Pembe kızı karıma aldım, katarak olursa diye... Ayşe'yi kayınço için aldım parkinson olma ihtimali var diye... Şurda ki eşe dosta bi fincan kahve misali vermek için...-Haaaa...-Ah ah asıl ilk aldığım Abdülrezak vardı onu görecektin 4 ton filandı... Çok yaşlandı diye geçen kurban kestik...!!!Eeee ne duruyosunuz?Amerikada organ nakli sırası bekleyen bi sürü insan domuzlar üzerindeki çalışmaların bitmesini bekliyor... Domuz fiyatları artmadan alın 3-5... Pembiş yağ tulumlarının herşeyi yararlı... Gözünü gözüne kullan, kalbini kalbine... kalan etleri doktor mındar etmediyse ye !Koork koork kooork !!!

Kıl-tüy durumlar !

Gönderen Ahmet Lekesiz

Kadınmısın derdin var !
Hele havalar ısınmaya başlayıp, yaz gelince... İyice derdin var !!!

Neden bu kadar uğraşmak zorundayız?
Neden bu kadar masraf yapmak zorundayız?
Neden bu kadar acı, eziyet ve zaman kaybı yaşamak zorundayız?
Nedeeeeeeeeeeeeen?

Limonu ikiye böleceksin, yarım limonu iyice sıkacaksın, içini çıkarıp şeker için ölçü kabı yapacaksın.
Yaw şu güzelim şeyi sıcak sıcak vücuduma sürmesekte yesek olmamı?
Olmaaaaaz...
Ama ama...

Iyyk !
Ergenliğe adım atıp her ay regl olmaya henüz alışamadığın dönemde bir de kıl-tüy derdin başlar.
Almasak?
Aaaaa olmaz... ne öyle pis pis !
Pis mi?
Sarı sarı tüy işte... Neresi pis? Babamın ki pis dilde benim ki niye pis?
Pis işte !
Pis ?

Gel buraya...
Ilık olduğu iddia edilen ama sıcak olan ev yapımı nefiiiiiis tatlı bacaklara yapıştırılır ve şaaaaak diye çekilir !
Aaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa...
Aaaaa ne var bu kadar bağıracak !
Acıdı yaaaaaaaaa...

Ya acıdı... Ve hep acıyacak !
Hatun kısmısının neredeyse ölene kadar süreceği işkence 12-13 yaşlarında başlar...
O yaşlarda amaaan etek gicem, aman sevgilimle buluşcam gibi hayati önem taşıyan durumlar yoktur...
Yaş ilerledikçe aaaay tek tüy kalmış, aaayyy çıkmışlar panikleri daha çok yaşanır ve kadınların normal hayatlarının bir parçası olur kıl-tüy yolunması yemek-içmek gibi...

Toplumdan topluma değişir bu durum elbet.
Tazecik bi ergenken iken Avrupalı büyük hemcinslerimizi görüp niye Türküüüüm yaaaa bak kadına uzatmış, hatta örmüş benim ne günahım var diye söylenip hafif tranvatik bi durumda yaşadığımızı söyleyebilirim.

Aaaa bizim toplumumuzda erkeklerimiz çok temizdir, hep yıkanırlar, hep mis gibi kokarlar, koltuk altları tertemizdir ya o bakımdan kadınımızında erkeklerimizden aşağı kalır bi tarafı olmaması gerekmektedir !!!!

Puuuuuuuuuaaaaaaaaa !!!

Eziyettir kadın olmak !
Tavuk gibi tütsülenmek gerekir !
Bacağıydı, kıçıydı, başıydı, kaşıydı...
Doğuştan var olan tüyler mide bulandırır kadında !
Ama erkekte tüm vücut tüylede kaplı olsa da, orangutan da olsa o erkektir, mide bulandırmaz, bulandırmadığı gibi erkekliğinde simgesidir !

Bu yüzden son moda erkek reklamlarında tüysüz ecnebi erkeklere aaaay erkekmi bu? tüyü yok hıh diye tepki veren bizim kadınlarımızdır sadece !!!

Erkek dediğin kıllı olceeek, tüylü olceek !
Kadın?
Höööööt ! Tüyün 't'sine sahip olmiceeeeek !!!

Oldu canıııım da, teknoloji o kadar ilerledi bi seferde bu durumu çözen bişi bulunamadı ! Kışın ayda bir yazın neredeyse 1.5 haftada bir Aloooooooooooo ağda randevusuuuuuuuu aciiiiiil çook acil modundayız !

El değdiğinde kaymak gibin olceeek !
Dilini sürdüğünde dil dondurma üzerinde geziyomuş gibi kayceeeek !
Tabi canım tabiiiii !!!

Limonlusu, soğuğu, sıcağı, sir'i, lazer epilasyonu, kıremlisi, jiletlisi, aletlisi...
Her yiğidin bir yoğurt yeme şekli olduğu gibi her hatununda kendine göre bir sitili var !

Havalar ısınmaya başladımıııııııı allaaaaaaah...
Bacaklar fora oldumu, gözler eller hep üzerlerinde...
Ayyyyy elime geliyooooo...
Ama çok kısalaaaar... Ağda olmaz, yaz günü lazer epilasyon olmaz, alette yok ama evdeki erkeğin jileti vaaaar !
Evde erkek yoksa traş bıçağı üreticilerinin banyo ve kadın ürünleri var !!!

Ulan bi kerede bi erkek telaşlansa...
Kolsuz giyemiyoruuuum, tüylerim çıkmaya başladı dese !!!
Olmaz dimi !!!

Hıım kıl-tüy fetişisti erkekleri ıyyklasakta bazen bizim niye kol altı tüyü seven erkeğimiz yok dediğimizde olmuyor değil !
Ama her zaman diiiil... Arada !!!

Adam spontan gel dese-gelse kıl-tüy derdinden panik oluruz !
Ertesi gün ani bi cici kıyafetlik bi durum olsa gecemiz kabus gibi geçer !
Ha dince tatile gidemeyiz, yüzemeyiz, mağazanın soyunma kabininde bile rahatça soyunamayız !

Aaa kışın paraya kıyıp lazer epilasyon yaptırmış hemcinslerimizi hasetle keseriz ! İçten içe gıcık oluruz !

Kadınsan derdin var !
Manikürün var...
Pedikürün var...
Kaşın var, gözün var...
Kılın var, tüyün var !
1.5 haftada bir ince işin var !

Ulan kendimizden çok erkek için yaptığımız işlerde erkeklere 'ay kadın işi' diye söylenmez de !!!
Sebeeeeeep?
Sanki ne yaptırdığını bilmiyor!
Anlamayacak !

Sanki doğuştan manikürlü-pedikürlü ve tüysüzsün !!!
Nereye?
Ağdayaaaaaaaa !!!
Hah şöyleeeeeeeee...

Hııııır !
Kışın özgürlüğü yazın işkencesiiiiii !
Kadın olmanın dayanılmaz acısı, eziyeti, masfafı, derdi, tasası !

Tavuk gibi tütsülenmek hem de bu sıcakta?
Bu sıcakta kıl-tüy sebebiyle etek-şort giyinememek...
Ah ah...

Bir elinde cımbız öbür elinde ayna...
Umrunda mı dünya...

Nasıl olsun ayoooool?
Onca alınası kıl-tüy varken?
:p

Toz Bezi...

Gönderen Ahmet Lekesiz

Kadınmısın derdin var !
Hele havalar ısınmaya başlayıp, yaz gelince... İyice derdin var !!!

Neden bu kadar uğraşmak zorundayız?
Neden bu kadar masraf yapmak zorundayız?
Neden bu kadar acı, eziyet ve zaman kaybı yaşamak zorundayız?
Nedeeeeeeeeeeeeen?

Limonu ikiye böleceksin, yarım limonu iyice sıkacaksın, içini çıkarıp şeker için ölçü kabı yapacaksın.
Yaw şu güzelim şeyi sıcak sıcak vücuduma sürmesekte yesek olmamı?
Olmaaaaaz...
Ama ama...

Iyyk !
Ergenliğe adım atıp her ay regl olmaya henüz alışamadığın dönemde bir de kıl-tüy derdin başlar.
Almasak?
Aaaaa olmaz... ne öyle pis pis !
Pis mi?
Sarı sarı tüy işte... Neresi pis? Babamın ki pis dilde benim ki niye pis?
Pis işte !
Pis ?

Gel buraya...
Ilık olduğu iddia edilen ama sıcak olan ev yapımı nefiiiiiis tatlı bacaklara yapıştırılır ve şaaaaak diye çekilir !
Aaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaaa...
Aaaaa ne var bu kadar bağıracak !
Acıdı yaaaaaaaaa...

Ya acıdı... Ve hep acıyacak !
Hatun kısmısının neredeyse ölene kadar süreceği işkence 12-13 yaşlarında başlar...
O yaşlarda amaaan etek gicem, aman sevgilimle buluşcam gibi hayati önem taşıyan durumlar yoktur...
Yaş ilerledikçe aaaay tek tüy kalmış, aaayyy çıkmışlar panikleri daha çok yaşanır ve kadınların normal hayatlarının bir parçası olur kıl-tüy yolunması yemek-içmek gibi...

Toplumdan topluma değişir bu durum elbet.
Tazecik bi ergenken iken Avrupalı büyük hemcinslerimizi görüp niye Türküüüüm yaaaa bak kadına uzatmış, hatta örmüş benim ne günahım var diye söylenip hafif tranvatik bi durumda yaşadığımızı söyleyebilirim.

Aaaa bizim toplumumuzda erkeklerimiz çok temizdir, hep yıkanırlar, hep mis gibi kokarlar, koltuk altları tertemizdir ya o bakımdan kadınımızında erkeklerimizden aşağı kalır bi tarafı olmaması gerekmektedir !!!!

Puuuuuuuuuaaaaaaaaa !!!

Eziyettir kadın olmak !
Tavuk gibi tütsülenmek gerekir !
Bacağıydı, kıçıydı, başıydı, kaşıydı...
Doğuştan var olan tüyler mide bulandırır kadında !
Ama erkekte tüm vücut tüylede kaplı olsa da, orangutan da olsa o erkektir, mide bulandırmaz, bulandırmadığı gibi erkekliğinde simgesidir !

Bu yüzden son moda erkek reklamlarında tüysüz ecnebi erkeklere aaaay erkekmi bu? tüyü yok hıh diye tepki veren bizim kadınlarımızdır sadece !!!

Erkek dediğin kıllı olceeek, tüylü olceek !
Kadın?
Höööööt ! Tüyün 't'sine sahip olmiceeeeek !!!

Oldu canıııım da, teknoloji o kadar ilerledi bi seferde bu durumu çözen bişi bulunamadı ! Kışın ayda bir yazın neredeyse 1.5 haftada bir Aloooooooooooo ağda randevusuuuuuuuu aciiiiiil çook acil modundayız !

El değdiğinde kaymak gibin olceeek !
Dilini sürdüğünde dil dondurma üzerinde geziyomuş gibi kayceeeek !
Tabi canım tabiiiii !!!

Limonlusu, soğuğu, sıcağı, sir'i, lazer epilasyonu, kıremlisi, jiletlisi, aletlisi...
Her yiğidin bir yoğurt yeme şekli olduğu gibi her hatununda kendine göre bir sitili var !

Havalar ısınmaya başladımıııııııı allaaaaaaah...
Bacaklar fora oldumu, gözler eller hep üzerlerinde...
Ayyyyy elime geliyooooo...
Ama çok kısalaaaar... Ağda olmaz, yaz günü lazer epilasyon olmaz, alette yok ama evdeki erkeğin jileti vaaaar !
Evde erkek yoksa traş bıçağı üreticilerinin banyo ve kadın ürünleri var !!!

Ulan bi kerede bi erkek telaşlansa...
Kolsuz giyemiyoruuuum, tüylerim çıkmaya başladı dese !!!
Olmaz dimi !!!

Hıım kıl-tüy fetişisti erkekleri ıyyklasakta bazen bizim niye kol altı tüyü seven erkeğimiz yok dediğimizde olmuyor değil !
Ama her zaman diiiil... Arada !!!

Adam spontan gel dese-gelse kıl-tüy derdinden panik oluruz !
Ertesi gün ani bi cici kıyafetlik bi durum olsa gecemiz kabus gibi geçer !
Ha dince tatile gidemeyiz, yüzemeyiz, mağazanın soyunma kabininde bile rahatça soyunamayız !

Aaa kışın paraya kıyıp lazer epilasyon yaptırmış hemcinslerimizi hasetle keseriz ! İçten içe gıcık oluruz !

Kadınsan derdin var !
Manikürün var...
Pedikürün var...
Kaşın var, gözün var...
Kılın var, tüyün var !
1.5 haftada bir ince işin var !

Ulan kendimizden çok erkek için yaptığımız işlerde erkeklere 'ay kadın işi' diye söylenmez de !!!
Sebeeeeeep?
Sanki ne yaptırdığını bilmiyor!
Anlamayacak !

Sanki doğuştan manikürlü-pedikürlü ve tüysüzsün !!!
Nereye?
Ağdayaaaaaaaa !!!
Hah şöyleeeeeeeee...

Hııııır !
Kışın özgürlüğü yazın işkencesiiiiii !
Kadın olmanın dayanılmaz acısı, eziyeti, masfafı, derdi, tasası !

Tavuk gibi tütsülenmek hem de bu sıcakta?
Bu sıcakta kıl-tüy sebebiyle etek-şort giyinememek...
Ah ah...

Bir elinde cımbız öbür elinde ayna...
Umrunda mı dünya...

Nasıl olsun ayoooool?
Onca alınası kıl-tüy varken?
:p